22 Ekim 2008 Çarşamba

YUNGANG MAĞARALARI (YUNGANG GROTTOES)-1

*Caner Karavit, Müzeler:2

Çin'in tarihi Datong kentinin 16 kilometre batısında yer alan Yungang Mağaraları'na ulaşmak için yola koyulduğumuzda, sabahın erken saatleriydi ve oldukça ayazdı. Kömür madeninde çalışan işçilerin yerleştikleri bölgenin içinden geçerek mağaraların bulunduğu yere ulaştık. 2001 yılında Dünya Kültür Mirasları listesine giren Yungang Mağaraları, Çin'in en muhteşem taş oyma eserlerinin bulunduğu üç mağarasından birisiydi. İçeri girmek için bilet alma girişiminde bulunduk, ama bilet gişesi görünürlerde yoktu. Çin'deki bazı müzelerde olduğu gibi, Yungang'ın da bilet gişesi asıl girişten 200-300 metre uzaktaydı. Bu durumu, müzeyi biraz daha meraklandırmak için özellikle yapılan bir uygulama diye düşünmüşümdür (iyi niyetimle)...
Burası, Kuzey Hanedanı döneminde 40 bin işçinin 70 yıldan daha az bir sürede mağaralara oyduğu 51 bin heykelden ve resimlerden oluşmuş açık müze alanıdır. Yan yana sıralanmış mağaraların uzunluğu neredeyse bir kilometreyi bulmaktaydı. Sanırım, Çin Seddi ve Xian'deki Yeraltı Ordusu'ndan sonra en çok işçinin ve zanaatçının çalıştığı yerdi burası. Çin'de her şey dev ölçeklerle tanımlandığı için bu sayıları artık çok bulmuyorum; hele bu "Bahar Bayramı"nda kara yolu yolcu dolaşımının iki milyar kişiye yaklaştığını duyduktan sonra...
Tarihsel kayıtlarda birçok isimle anılmasına karşılık bu mağaraların Ming dönemine kadar ismi, genel olarak Wuzhou Shan mağara tapınağı olarak anılmış. Ancak Ming döneminin sonlarından itibaren Yungang olarak adlandırılmıştır.
Yungang'ın 254 kayıtlı mağarası olmasına rağmen, izlenmeye uygun olan 40 kadarını görebilecektik. Mağaralardaki eserleri biçimsel ve tarihsel açıdan ilk, orta ve son dönem olarak ele almak gerekiyordu. Aslında, sıraya göre gezmek daha mantıklıydı. Ama, Yungang Mağaraları'nın girişinde karşımıza ilk olarak beşinci ve altıncı mağaralar çıkmıştı. O soğukta hiç de sırayı takip edecek durumda değildik ve gezmeye bu orta döneme ait mağaralardan başladık. İlk izlenimimiz orta dönem eserlerin şatafatlı ve titiz oyma işçiliğine sahip olduğuydu. Bu arada, Yungang Mağaraları'ndaki figür tarzının Çin'de bir başlangıç oluşturduğunu da öğrenmiş olduk. Beşinci mağaranın en önemli özelliği, tüm Yungang Mağaraları içindeki en büyük Buda heykelini, 17 metrelik oturan Buda'yı barındırmasıydı.

Mağaraya girer girmez, bu dev Buda insanın üzerinde garip bir etki yaratıyordu.
Şunu da belirtmeliyim ki, bu mağaradaki, broşürlerde pek bahsi geçmeyen duvar resimlerinin farklı tarzlardaki figürlerini izlemek de doyumsuz bir ziyafetti.
Orta dönem olarak tanımlanan mağaralar Hint ve Çin sanatının karışımıydı. Mağaralardaki oymaların özellikle bu dönemde görülen silah, müzik aleti ve elbiselerde Pers, Hint hatta Yunan ve Roma etkilerini görebiliyorduk. Doğu ve batı kapılarındaki bitki motiflerinin ince işçiliğini ve farklı sanatsal geleneklerin kaynaşmasını görmek, çağın farklı kültürel etkilerini yansıtması açısından gerçekten özel bir bilgilendirme olmuştu.

Örneğin yedinci ve sekizinci mağaralardaki Hint tanrıları beş yüzlü, altı kollu Şiva ile üç yüzlü, sekiz kollu Vişnu, birer Çin figürleri olan kartala ve boğaya binmişlerdi. Asya'nın bu iki kadim ve güçlü kültürünü bir arada görebildiğimiz için tam anlamıyla "gözlerimiz bayram etmişti".
Kuzey Hanedanı, Budizm'in ilk başkenti Datong'u birçok Budist tapınma mekânıyla donatmış. Daha önce diğer mağaralarda çalışmış deneyimli sanatçılar Yungang'daki sanatçılara yardım etmek üzere buraya getirilmiş.
16. mağaradan 20. mağaraya kadar olan ilk dönem mağaralarda heykeller diğerlerine göre daha devasa ve sıradışı Buda tasvirleriydi. Boyları 13.5 ve 16.8 metre arasında değişiyordu ve gerçekten etkileyiciydiler. Bu boyut, Budist bir dindar için ne kadar tanrısal bir etki yaratıyorsa, benim için de bir heykeltıraşın böylesi büyük oranlara hakim olması, o kadar hayranlık uyandırıcıydı. Bu mağaraların ilk yapım hikâyesini de ilginç bulmuştum. Söylentiye göre, Kuzey Hanedanı imparatoru, dönemin ünlü Budist rahibi Tan Yao'yla tesadüfen karşılaşır. İmparatorun atı rahibin cübbesini yakalar ve bırakmaz. İmparator da, "Atlar iyi adamdan anlar" diyerek, rahibin tüm ülkedeki Budist etkinliklerin yöneticilerinden biri olmasını ister. Rahip, bugünkü Wuzhou Dağı'nın en üst kayalıkları olan Yungang Mağaraları'nı tapınak alanı olarak seçer. Böylece, imparatorun dua etmek için çıktığı bu yerde büyük bir mağara tapınakları projesi başlatılır. İlk beş mağara bu yüzden onun adıyla "Tan Yao mağaraları" olarak anılmış.

Bu beş mağaradaki Buda heykelleri için, Kuzey Hanedanı imparatorlarının kendisi olduğu söyleniyordu. Her bir hükümdarın yüzü Buda heykellerine uygulanarak, imparatorların kutsal ve dünyevi şeylerin yöneticileri olduğu vurgulanmıştı. Böylece imparatorlar, kendilerini Buda'nın yeniden dünyaya gelmiş bedenleri olarak kabul ettirmiş. Bu da Kuzey Wei Hanedanı'nda Budizm'in devlet dini olarak simgelendiğini göstermekteydi. Baksanıza! Kuzey Hanedanı yöneticileri az kurnaz da değilmiş! Halkı üzerindeki etkisini güçlendirmek isteyen yöneticiler buna benzer taktikleri bugün hala kullanıyorlar.
Bizi şaşırtan ve etkileyen bir başka mağara 15. mağaraydı. Adı "On Bin Buda Mağarası" olarak da geçen bu mağarada gerçekten de on binden fazla küçük Buda heykeli vardı.

Dışarıdan gelmiş bile olsalar, Çin'deki sanat ortamının bu sanatçılara nasıl bir sabırlılık karakteri kazandırdığına bir kez daha tanık olmuştum. Çin'e ilk geldiğimde yapmış olduğum çalışmalardaki acelecilik, zamanla yerini sabırla üretmeye bırakmıştı. Sabır deyince aklıma, Türkiye'nin Konya iline yapmış olduğum bir gezi geldi. Kentteki Mevlana Türbesi'nde tavana asılı, içinde daha küçük iç içe kürelerin oyulduğu futbol topu büyüklüğünde bir mermer küre vardı. Adı "sabır taşı"ydı. Eserin ustası bu küreyi içindeki kürelerle birlikte tek bir parça taştan 13 yıl sabırla oyarak bitirmiş.
Geç dönem mağaralarından edindiğimiz izlenim, Çin tarzı mimari ve süsleme etkilerinin daha belirgin uygulandığı ve Çin sarayı tarzı oymaların Buda heykellerine yansıdığıydı. Çoğu mağaradaki oyma eserlerin Kuzey Hanedanı'ndan kalmış olmasına karşılık, 3. Mağara Sui ve Tang hanedanları döneminde yapılmıştı. Kuzey sonrası geç döneme ait bu mağaradaki heykellerde renk kullanılmamıştı ve baştan aşağı yumuşak bir tarzla betimlenmişti. Figürlerin hacimselliği daha bir ustalıkla işlenmişti.
Yungang Mağaraları'ndaki heykel ve resimler 1500 yıl boyunca, aydınlar ve memurlar sınıfına yakın olan Konfüçyusçular tarafından batıl inancı yansıtan bir çizgi roman gibi değerlendirilerek hor görülmüş. Çünkü, oymalar yabancı bir din olan Budizm'e dayandırılarak yapılmıştı. Bu nedenle, dikkate alınmamış ve gözardı edilmiş. Ta ki, 1903'te Japon akademisyenlerce incelenmeye başlayıncaya kadar... Bu tarihler sonrası, acımasız Batılı sanat tacirlerinin iştahını kabartan Yungang Mağaraları'ndan, ne yazık ki 1400 kadar Buda kafası Çin'in dışına kaçırılmış. Bizim ülkemizin de defalarca başına gelen bu tür talihsiz olayları, tekrar duymak keyfimizi kaçırıyordu.
Yungang ve diğer Kuzey dönemi mağaraları, kim nasıl yorumlarsa yorumlasın (batıl inancın ürünleri olarak, çizgi roman benzetmesiyle olarak vs.), gözardı edilmesi mümkün olmayan yapıtlardır. Ve bu yapıtlar, Çeşitli Hanedanların Çin’in zengin kültürel coğrafyasına hediye ettiği dünya kültürel miraslarıdır.
Mağaralardan ayrılıdıktan kısa bir süre sonra yine kömür madeni bölgesine geldiğimizi gösterin kararmış bir coğrafya karşıladı bizi. Kömür madencilerinin kaldığı barınakların yola bakan kısmı duvarla örülmüştü. Yerleşim mekanları görülmüyordu. Herhalde Kamyonlardan dökülen kömür tozları yerleşim mekanlarına ulaşmasın diye örülmüş bir duvardı. Mahalle aralarına girdik. Dunhuang mağaraları kurtulmuştu ama, duvara rağmen madencilerin yerleşiminde kömür tozlarının neden olduğu bir karaltı vardı. Maden alanına ulaştık, bir kaç işçi dışarıda çalışıyordu herhalde geri kalanların hepsi madendeydi. Akşam Datong'a dönerken, maden bölgesinden gelen yüzlerce bisikletli yolu kaplamıştı. Başlarında madenci miğferleriyle, kararmış yüzlerinde sadece beyaz dişleri ve gözlerini görebildiğimiz madenciler evlerine dönüyordu.

1 yorum:

serpil dedi ki...

Sayın Karavit,
Bir Tur Firmasıyla yapacağımız Çin seyahati öncesi "sahibinin sesi"ne rastladım,. Ben bunca kıymetli bilgiyi bir arada buluşuma ne kadar sevindim anlatamam. Yazıdaki akıcılık, anlaşılırlık beni derinden etkiledi.
2008''den bu yana çok uzun yıllar geçti ama ben gene de duygularımı size iletmek ve teşekkür etmek isterim.
Sağolun iyilikle, sanatla kalın
serpil