15 Ekim 2008 Çarşamba

Lİ NEHRİ (LI RIVER)-1: Çin’in Mavi İpek Kurdelası

*Caner Karavit: Gezi Notları:7


Guilin’e geldiğimizin ertesi günü rüya gibi bir gezi bizi bekliyordu. Guilin’den Yangshuo kasabasına kadar Li Nehri üzerinde yapacağımız 83 kilometrelik bir tekne yolculuğu. Yolculuğumuz dört saat sürecekti. Nehir gezimiz boyunca daha önce bahsettiğim 5A, 4A, 3A dereceli manzaralardan örnekler olacaktı.Li Nehri, Guilin’in kuzeyindeki Cat Dağı’ndan doğup 170 kilometrelik bir yolculuk yapıyor. Gezimize başladığımız Mopan Tepesi’nden itibaren karşımıza sivri, acayip, heykelsi, çağrışımlara açık biçimleriyle kayalıklar gösterisi başladı.
Gerçekten broşürlerdeki tanıma aynen uyuyordu: “Yüz kilometrelik Li Nehri, yüz kilometrelik sanat galerisidir”. Sempatik rehberimiz, bir anını bile kaçırmak istemediğimiz bu manzaraların içinden üç önemli noktayı işaretledi. Birincisi, nehir gezisinin yaklaşık birinci saatinde karşılaşacağımız
Yangdi Köyü ve çevresinin manzaraları. Tüm nehir boyunca yapmış olduğumuz gezintiden büyük keyif alırken, aralara serpişmiş panoramik sahneler geziye zenginlik katıyordu. İkinci önemli manzarayla yolculuğu yarıladığınız zaman karşılaşıyorsunuz. Bu manzaranın ismi ilginçti: “9 At Resimli Tepe”.
Rehber karşımıza çıkan tepedeki bu beyaz lekelerin dokuz tane ata benzediğini söyledi. Ben zorlayarak beş tane gördüm, rehberse itiraf etti ancak üç tane görebilmiş. Rehberimiz Çinli olduğuna göre benden daha fazla at görmeliydi, ama daha az görmüştü. Daha önceki “Çinlilerin düş gücünün fazla olduğu” tezim burada tutmamıştı. Üçüncü başyapıt manzaraya gelmeden az önce yemek vaktinin geldiğini belirten zil çalınca hemen aşağıya, kapalı bölmeye indik.

Altı kişilik masanın ortasına konan tabaklardan servis yapıldığından, yemekler çabuk tükeniyordu. Karnımız çok acıktığından 20 yüenliklerin arka kısmına konu olmuş eski Xingping kasabasının yakınında bulunan Xingping manzara bölgesini izlemekle yetindik. Ortadaki tabaklar bir anda silip süpürülmeye başlanınca, insanın gözü manzara falan görmüyor. Böylece, ne fotoğraf ne de video görüntüsü alabildik. Manzarayı geçtiğimizde sofradaki tüm tabaklar silip süpürülmüştü.

Dört saatlik nehir gezimizin son dönemecini geçer geçmez karşımıza birden çıkan Yangshuo kasabasının görüntüsü hepimizi şaşırtmıştı. İskeleye ayak bastığımızda bizi çok şirin bir kasaba karşıladı. Sağlı sollu elişi ürünlerin satıldığı dükkanların, kafelerin, çayhanelerin önünden geçerek şirin Yangshuo parkında kısa bir ara verdik. Buralara gelmeden önce, gezmeye gelen yabancıların buralara hayran olup kaldığını duymuştuk. Gerçekten öyleydi; Avrupa’dan gelen yabancıların bir kısmı kafe, bir kısmı lokanta açmış ve artık yaşamını burada devam ettiriyordu. Ortasındaki küçük gölü, Çin tarzı köprüsü ve çevredeki grotesk Xi ve Pantao tepeleriyle Yangshuo parkı yorgunluğumuza ilaç gibi gelmişti.
Kısa bir dinlenme arasından sonra, gezimize Yangshuo yakınındaki yörenin tipik bir köyüne ziyaretle devam ettik. Köye girdiğimizde yaşlı bir kadın bizi evine davet etti. İçeriye girerken kapının üzerinde asılı ayna ve makas detayı dikkatimizi çekmişti. Kötü ruh veya şeytandan korunmak içinmiş. Kötü ruh içeri girmek istediğinde aynada kendini görecek sonra da korkup bayılacakmış. Sizde makası alıp ona saplayınca kötülüklerden kurtulmuş olacakmışsınız. İçeri girince büyük bir Mao resmiyle karşılaştık. Resmin etrafında tütsüler yakılmıştı. Kentlerde her ne kadar Mao’ya dair izler belirsizleşmeye başlamışsa da, devrimle birlikte yapılan toprak reformları nedeniyle Çin’deki köylüler hala Mao’ya adeta tapıyorlar. Geçenlerde toplanan Çin Meclisi’nin eski toprak reformları üzerine yapacağı yeni düzenlemelerle, köylülere eşit olarak dağıtılan ve babadan oğula geçen toprak mülkiyeti yasalarında ciddi değişiklikler bekleniyor. Bu değişiklikler için bizi evine davet eden yaşı seksenlere gelmiş köylü kadının ne düşündüğünü bilemiyorum. Ancak, bizi bir odaya götürdüğünde şaşırdık. Odada kadının ve kocasının yaptırdığı tabutlar bulunuyordu. Köyde 65 yaşını geçen herkes tabutunu yaptırıyormuş. Tabutun yanına geçip fotoğraf çektirmesi bizim için hüzünlü bir tabloyken, onun içinse sadece yaşamın bir parçasıydı. Köyden ayrılırken kendi tabutuyla barışık yaşayan yaşlı kadını düşündüm. Yeni konakladığımız yer köye biraz uzak, küçük bir göldü. Bu gölde, bambudan yapılmış tekneler göle gezmeye gelenlere tur attırıyorlardı. İçlerinden birisine binip gezmeye başladık. Bizimle beraber İspanyol çift, tekne sürücüsü ve gezi süresince Zhuang milliyeti kıyafetleriyle şarkı söyleyen bir kız vardı. Bir ara bizden de şarkı söylememizi istedi. İspanyol çift bilmediklerini söyleyip bu işi bize bıraktı. Ben rezalet sesimle ve bildiğim Çince sözcüklerle şarkı söyledim. Zhuang’lı kız bu başarılı! girişimim nedeniyle küçük elişi bir heybeyi ödül olarak boynuma astı.
Bir ara teknemizin yanına gelen bambu saldaki balıkçı eğittiği balıkçıl kuşlarıyla balık yakalama gösterisi yaptı. Daha önce Guilin’de de gördüğümüz balık yakalama işleminde yine kuşlar göle dalıp gagalarından boğazına kadar aldıkları balıkla çıkıyorlardı. Yerli balıkçı da kuşların boğazını hafif sıkarak balığı gagadan dışarıya alıyordu. Kıyıya döndüğümüzde artık geri dönüş vakti gelmişti. Bu gezimiz Çin’de yaptığımız diğer gezilerden başkaydı. Daha önceki gezilerimizin amacı olan tarihi ve kültürel mekanlardan farklı olarak doğal manzaraların büyüsüne kapılmıştık.
Birçok Çinli şairin, romancının ve ressamın konusu olmuştu Li Nehri. Özellikle Çin’de en çok resmi yapılan manzaralar Li Nehri’ne aittir. Li Nehri’ni terk edip kara yoluyla Guilin’e dönerken Tang Dönemi ünlü şairlerinden Han Yu’nun şiiri “Çinlilerin düş gücünün fazla olduğu” konusundaki düşüncemi yeniden canlandırdı;

“Tepeler yeşim taşından saç iğneleri gibi yükselirken,
Li Nehri mavi ipekten bir kurdela gibi kıvrıla kıvrıla akar.”

Hiç yorum yok: