4 Ekim 2008 Cumartesi

YERALTI ORDUSU (TERRACOTTA SOLDIERS)

*Caner karavit, Gezi Notları:2

Sabahın yine erken saatlerinde Shanxi eyaletinin kentlerinden Xian’daydık bu sefer. Çin’in eski başkentlerinden biri olan Xian, bu özelliğini tren garından iner inmez bize hissettirdi. Çünkü, gar kapısından çıkınca karşınıza kent kalesi çıkmıştı. Karşımızdaki kalenin kemer biçimli geniş giriş kapısının içi sis nedeniyle görülmüyordu. Kapı, kente gelen bizleri kentin merkezine doğru yönlendiriyordu. Yönlendirmeye uyarak kapıya doğru ilerledik. Ancak içeri girerken kendimizi harita satanların, taksicilerin ve ne istediğini anlamadığımız bir grup insanın arasında bulduk. Harita işimize yarayabilirdi, ancak bize satmak istedikleri Çin harfleriyle yazılmış haritaydı. Karnımız acıktığı için aralarından sıyrılıp hemen karşımızdaki lokantaya girdik. Tam da arzu ettiğimiz gibi lamiyen (makarna çorbası) vardı. Lamiyeni iştahla yerken diğer yandan da çevremizi gözlemliyorduk. Bir ara uzun dağınık saçlı hırpani elbiseli iki turist girdi içeriye. “Bitli turist” olarak değerlendirdiğimiz gençlere bakarken bizim de turist olduğumuzu hatırlayıp hemen harekete geçmeye karar verdik. Yeraltı Ordusu müzesine tren garının hemen doğu tarafından 306 nolu otobüsün kalktığını öğrendik. Durağa geldiğimizde otobüs kalkmak üzereydi. Otobüsteki yarım saatlik yolculuğumuz süresi içinde rehberlik hizmeti de vardı. Ancak Çince idi. Rehberin sıkça söylediği “Bi Ma Yon” sözleri belleğimize yerleşmişti. Yani Yeraltı Ordusu. Otobüsün ilk durağı Çin Hanedanı’nın (M.Ö. 221-207) ilk imparatoru Qin Shi Huang’ın mezarıydı. Bizim gideceğimiz Yeraltı Ordusu müzesi ise bu mezarın doğu tarafında bulunuyordu. İmparatorun anıt mezarının 1,5 kilometre uzağında ve yüzleri mezara doğru bakan Yeraltı Ordusu’nun görevi imparatorun mezarını korumaktı.
İmparator Qin’in yaşamı boyunca iki önemli icraatından birisi Çin Seddi’ni tamamlatmak, diğeri ise ölmeden önce yaptırmış olduğu kendi mezar alanıdır.
İmparator Qin, 13 yaşında tahta oturduktan sonra kendi anıt mezarını yaptırmaya başlamış. Hayatının 36 yılını kendi mezarı için tasarladığı yeraltı kentini yaptırmaya adamış. Öbür dünyada gerekli olacağı inancıyla beraberinde birçok değerli eşya ve hazine de gömülmüş. İmparatorluk mezarının tümünü kapsayan bu alanın yapılmasında 700.000 işçinin çalıştığı sanılıyor. Mezarın ve Yeraltı Ordusu’nun yapımı sırasındaki ağır çalışma koşulları nedeniyle bir çok işçi ölmüş. Gerçek boyuttaki Yeraltı Ordusu’nun yapımında ilk kez uygulanan yapım tekniği oldukça zor. Ağırlığı 110 ila 300 kilograma varan seramik çamurundan figürler, tuğla fırınlarda 950 ve 1050 derece arasında pişirilmiş. Eski koşullara göre değerlendirdiğimizde işçilerin bu eserleri tamamlamış olmaları gerçekten inanılmaz. Üstelik bu kadar emeğin karşılığında hayatlarından olmuşlar...Çünkü, İmparatorun mezarını bitiren işçileri de hazin bir sonuç bekliyormuş. İmparatorun mezarının çevresinde imparatorla gömüldüğü sanılan 500 kişinin bulunduğu mezar bulunmuş. Hazinenin yerini bildikleri ve sır saklayamayacakları düşünüldüğü için canlı canlı buraya gömüldükleri söylenir. Bu mezar alanı bir yeraltı kenti gibidir; toprakaltında kilometrelerce şehir surları, imparatorun anıt mezarı, hazineleri, mezarını koruyan Yeraltı Ordusu, imparatorun çocuksuz cariyelerinin mezarlarıyla birlikte neredeyse 60 km2’yi bulan kocaman bir alan. Sözün kısası, imparator bu dünyadaki zamanını öbür dünyaya hazırlık için harcamış. Biz de bir deyim vardır: “kefenin cebi yoktur” diye. Sanırım İmparator Qin de öldükten sonra bu acı gerçekle yüzleşmiştir!
Nihayet müzeye varmıştık. Ancak fiyatlarda anlayamadığımız bir indirim vardı. Giriş 90 değil 65 Yuan’dı. Nedeni, müzedeki ikinci bölümün onarım nedeniyle kapalı olmasıydı. Yine de, bu sıralarda British Museum’da sergilenen az sayıdaki toprak askerin bile büyük ilgi görmesi nedeniyle kuyruklar oluştuğunu ve sergi ücretinin de çok pahalı olduğunu bildiğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzu düşündük.
Nihayet sabırsızlıkla görmek istediğimiz yere gelmiştik. Birazdan Çin’in kültürel haritasında Çin Seddi’nin en büyük rakibini görecektik. Bu arada, Yeraltı Ordusu’nun bulunma hikayesi ilginçtir. 1974’de LingTong şehrine bağlı Xiyang köyünden bir köylü su çıkartmak için yaptığı bir kazıda bazı eski bronz silahlar ve seramikler bulur. Bulunduğu köyün başkanına haber verir (darısı hepimizin başına). Başkan da, yerel hükümete haber verince Shaanxi eyaletinden bir arkeolog grubu kazılara başlar. Ve Yeraltı Ordusu Müzesi ilk olarak 1979’da halka açılıyor. 1984 ise Çin’in Unesco Dünya Kültürel Mirasları listesine giren bir başka övünç kaynağı oluyor.
Müze, üç bölümden oluşan yaklaşık 22.000 metre karelik bir alana sahip. Halen toprakaltından çıkarılmamış olanlarla birlikte toplam 8000 asker ve at olduğu tahmin ediliyor.

Bunların toplam 1600 kadarı dışarı çıkarılmış olup sergilenmektedir. Aslında, şu an toprak altında bulunan toprak askerlerin de hepsi renklidir. Şu an sergilenenler de ilk çıkarıldığında renkliymiş. Ancak, Yeraltı Ordusu toprak dışına çıkarılıp üzerindeki boyalar oksijenle temas edince, bir süre sonra renkleri yokolmuş. Yörenin seramik çamurundan yapıldıkları için, geriye çamurun kendi rengi olan gri renk kalmış. Bu nedenle, toprak altında kalan diğer toprak askerlerin çıkarılma işlemi durdurulmuş. Son dönemlerde araştırma yapan uzmanlar, topraktan çıkarıldıktan sonra boyanın renklerinin korunabileceği yeni teknolojik yöntemler geliştirmişler. Şimdi, bunu ikinci bölümdeki toprak askerler üzerinde uyguluyorlar.
Müzede gezdiğimiz ilk yer girince sağ tarafta bulunan ve kapalı olan ikinci bölümden örneklerin olduğu küçük bir binaydı. İkinci bölümde toprak altındakilerle birlikte1300 kadar figür varmış. Bu bölümde kazılarda çıkarılıp sergilenenlerin sayısı ise 450. Birinci bölümden farklı olarak bu bölümde, dört özel askeri güç olan; ayakta ve diz çökmüş okçular, savaş arabaları içindeki savaşçılar ve onları koruyan uzun mızraklı askerler, piyadeler ve süvariler var.
Salonun girişinde, ilk kazılardaki heyecanı yansıtan fotoğraflar vardı. İnsanı arkeolog olmaya özendiren sahnelerdi bunlar. Salonun ortasında camekan içindeki üzerindeki yeşil pasıyla romantik dönem heykellerini andıran bronzdan dört atlı bir savaş arabası vardı. Diğer örnekler okçular, süvariler ve piyadelerdi.
İkinci bölümün birkaç örneğini gördükten sonra aceleci adımlarla bir an önce birinci bölümdeki kalabalık Yeraltı Ordusu’nu görmek üzere çelik konstrüksiyonlu binaya girdik. Karşımıza çıkan manzara muhteşemdi. Restorasyon görmüş 1087 toprak asker, genel meydan savaşı düzeniyle yerleştirilmişti. Karşımızda normal insan ölçülerinde yapılmış, sakin, disiplinli bir ordu duruyordu. Yerin beş metre altındaki bu toprak askerler, gözlerini dikmiş kapıdan girenleri dikkatlice süzüyordu. Tuhaf bir etkileri vardı. Alışılagelmiş, askerliği konu alan heykellerin hiçbirisine benzemiyorlardı. Ne Roma döneminin kral ve generallerinin mağrur, sert ifadesi ne de romantik dönemin yukarılardan bakan anıtsal duruşu vardı onlarda. Onları farklı kılan ilk şey, bakış açımızdan çok daha aşağıda duruyor olmalarıydı. Diğer taraftan, herbiri ayrı tipe sahip olan bu yüzlerin ifadeleri de oldukça dramatik bir etkiye sahipti. Sanki, insanlık tarihi boyunca savaşa giderken birazdan öleceğini bilen askerlerin ortak ifadeleri bu yüzlerde biçimlenmişti. Hüzünlü, sakin, kırgın ama hala sadık. Bu görüntü, İmparator Qin’in zanaatkarlara ve işçilere yapmış olduğu acımasızlıkları hatırlattı bize. Sanırım, Yeraltı Ordusu’nu yapan zanaatkarlar arkadaşlarının portrelerine bakarak bu etkiyi elde etmişlerdi; ağır çalışma şartlarında hayatlarını kaybetmiş ve canlı canlı gömülmüş işçiler, zanaatkarlar. Belki de tüm çalışanlar akıbetlerini biliyordu. Askerlerin yüzüne yansıyan biraz sonra öleceklermiş ifadesinin nedeni de bu olmalıydı. Bu duyguyu, bestesini Hao Weiya’nın yaptığı Yeraltı Ordusu’nu konu alan müzikalin şarkı sözü yazarı Da Jiang şöyle betimlemiş:
Ülkenin ve hükümranlığın güzelliği önceki gibi durabilir,
Fakat kim yaşamın ihtişamını elinde tutabilir?
Hazineler inancı satın alamaz, askerler ve atlar ise hala sadık,
İmparator Qin Shi Huang gitti, arkasında büyük başarılarını ve hatalarını bırakarak,
Savaşlarından ve muhaberelerinden ise hep bahsedilecek,
Ah güzel ülke, ah, hükümranlık ayakta duruyor.

Müze alanının çelik konstrüksiyonla kapatılmış birinci bölümü diğer kazılar devam ettikçe yapının devam ettirilebilmesine göre tasarlanmıştır. Bu alan, aşağı yukarı 5 metre derinliğinde ve uzunlamasına iki futbol sahası büyüklüğündeydi. Bu bölümdeki hala toprak altında bulunan toprak asker sayısının 6000 olduğu tahmin ediliyor. Kazılarda çıkarılan binin üzerindeki toprak askerin 200 kadarı gerçek ok ve yayla donatılmış. Bu bölümden ayrıca otuz kadar dört atlı savaş arabaları da çıkmış.
En küçük olan üçüncü bölüm ise birinci bölümün etkisinden uzaktı. Sadece 70 kadar savaşçıya ve bir kaç ata ev sahipliği yapıyordu. Bu binanın içinde olan küçük bir fotoğraf stüdyosunda aynı boyutta yapılmış toprak askerin kopyalarıyla fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Bilgisayarda portrenizin bunlara yerleştirilmesiyle, siz de bir toprak askere dönüşebilirsiniz.
Üç bölümü gezdikten sonra müzenin hediyelik eşya satan dükkanına girdik. Toprak askerlerin malzemesi olan yöreye ait kil topraktan yapılma küçük kopyalardan bir kaç tane satın aldık. Yeraltı Ordusu’nun kataloğunu aldığımızda tezgahtar genç bize biraz ilerde oturan yaşlı adama imzalatabileceğimizi söyledi. Biz, bu yaşlı adamın kataloğun yazarı olduğunu düşünerek memnuniyetle imzalattık. Ancak, sonra öğrendiğimize göre yaşlı adam kataloğun yazarı değil, Yeraltı Ordusu’nu bulan köylüymüş. Burada oturup imza dağıtıyor ve para karşılığında fotoğraf çektiriyormuş. Yani ünlü olmuş. Bana göre, böyle önemli bir kültür mirasını sanat tacirlerine peşkeş çekmediği veya tahrip etmediği için bu ünü fazlasıyla hakketmiş. Xian’a dönmek üzere yine 306 nolu otobüse bindiğimizde toprak askerlerin dramatik yüz ifadesi hala gözlerimin önündeydi.

Not: Çin Halk Cumhuriyeti'nin Türkiye'deki kültür müsteşarı ile yaptığım görüşmede, 2009 yılında İstanbul Sabancı Müzesi'nde Yeraltı Ordusu'nun sergisinin olacağını müjdeledi. Üstelik bu sergide, yeni çıkarılmış olan renkli heykellerde getirilecekmiş.

Resim Altyazıları:
1) Sabahın ilk ışıkları müzenin içerisine sızıyor.
2) Yeşil renkli pasıyla romantik dönem heykellerini andıran bronzdan dört atlı bir savaş arabası
3) “...kim yaşamın ihtişamını elinde tutabilir?”
4) “Hazineler inancı satın alamaz, askerler ve atlar ise hala sadık”
5) İkinci bölümden bir subay portresi.

Kaynakçalar:
1) Zhang Lin, “The Qin Dynasty Terra Cotta Army of Dream”, Xi’an Press, 2005, Xi’an
2) “Sound Album from Hao Weiya the Terra Cotta Warrior”, Composed: Hao Weiya, 2007, Beijing, ISRC CN A23 07 301 00/AJ6 CSCCD 1224
3) Zhang Zanmin-Yang Yitong, “Selected Heads of the Terra Cotta Figures at Qin Shi Huang’s Mausoleum”,Shaanxi People’s Fine Arts Publishing House, 1994, Xian

1 yorum:

Adsız dedi ki...

EKİM DE BURALARA BİR GEZİ YAPMAK İSTİYORUZ BİLGİLERİNİZ ÇOK FAYDALI OLDU TŞK..