Henan eyaletinin kuzeyinde bulunan ve 13 hanedana başkent olan Luoyang’daydık bu sefer. Eski başkent olduğuna dair pek belirti bulamadığımız kentin simgesi olan Çin güllerini görmek için de mevsim elverişli değildi. Isıtma sisteminin olmadığı otelimizde sabah uyanıp bizi alacak olan minibüsü beklemeye koyulduk. Minibüs otelin önüne geldiğinde içerisi doluydu. Minibüste, tek çocuklu iki aile, profesör tipli yaşlı bir Çinli ve sonradan adını “Avrupa Birliği” taktığımız tipik bir Hollandalı kadın. Minibüsle yola koyulduktan bir saat kadar kırsal bölgede yol aldıktan sonra turumuzun ilk durağı olan Songshan Akademisi’ne vardık. Üç öğreti olan Budizm, Taoizm ve Konfüçyusculuk’in buluştuğu yer olan Akademi’nin en önemli özelliği 4000 yaşındaki ağaçtı. Tüm yaşlılığına rağmen dimdik ayakta duruyordu. İkinci durağımız ise Zhongyue Tapınağı idi. Tapınak gezisi sonrası tapınağın hemen önünde olan yöreye ait bir çeşit makarna yemeği Huimiyen’in elde yapıldığı lokantaya girdik. Aslında lokanta dediğim yer, tamamen açık havada olan salaş bir yerdi. Çok acıktığımız için, hemen bir masaya ilişip büyük tabak huimiyen ısmarladık. Hemen yanı başımızda iki kadın aşçı el yapımı makarnayı çevire çevire uzatıyor ve yemeğe hazırlıyordu. Tur arkadaşımız Hollandalı kadın, bu işlemleri şüpheli bakışlarla izliyordu. Karnının zil çalmasına rağmen yemek yapım ortamının hijyenik olduğuna emin değildi. Biz yarım Avrupalı olduğumuz için tabağımızı yarılamıştık bile. İyi ki de Avrupa Birliği’ne girmemiştik yoksa biz de onun gibi aç kalabilirdik. “Avrupa Birliği” bizim de yarım Avrupalı olmamıza güvenerek yemek yemeğe karar verdiğinde, Asyalı yarımız tabağın diğer yarısını da silip süpürmüştü bile. Minibüsün kalkma vakti gelmişti ve “Avrupa Birliği” huimiyeni ancak biraz tadabilmişti. Yeni durağımız geçmişi Kuzey Wei Hanedanı (386-534) dönemine uzanan ve Hintli bir rahip tarafından kurulan meşhur Shaolin Tapınağı idi.
Minibüse dönüş vaktimiz gelmişti. Biz minibüse doğru yavaş yavaş ilerlerken, yanımızdan hızlı adımlarla “Avrupa Birliği” geçti. Söylenen zamandan önce minibüsün yanında olmalıydı. Ama unutmuş olmalıydı ki minibüsümüzün diğer yolcuları Çinliydi ve onların zaman kavramı daha genişti. Öyle de oldu, belirlenen zamandan çok sonra geldiler. Minibüste arka sıramızda oturan ailenin çocukları Kung-Fu’ya meraklı olduğundan minibüsün içi tapınak girişinden aldıkları savaş aletleri ile dolmuştu. Yolumuzun üstündeki bir kasabadan geçerken açık alana kurulmuş sahnede Pekin Operası’nın oynandığını görmek çok keyifliydi. Henüz Bahar Bayramı devam ettiği için panayır etkinlikleri devam ediyordu. Yıllar önce çocukken gittiğim Trakya panayırlarını anımsattı bana. Akşam yaklaşmış kar yağışı artmaya başlamıştı. Geldiğimiz yapı Tang Hanedanı döneminin ünlü Budist rahibi, filozofu, gezgini Xuan Zang’ın müze haline getirilmiş doğduğu evdi. Arka taraflara ilerleyince birden terkedilmiş yıkık köy evleriyle karşılaştık. Çok hüzünlü görüntüsü vardı, her terk edilenin geride bıraktığı iz gibi. Profesör lakabı taktığımız yaşlı Çinli güzel fotoğraf açıları yakalıyordu. Öyle ki, bir ara kendimi onun fotoğraf rotasını takip etmekte olduğumu fark ettim. Tekrar minibüse doluşarak artan kar yağışı nedeniyle kaymamak için yavaş yol almaya başladık. Rehber son uğrak yerimizin Beyaz At Tapınağı olduğunu söyleyince “Avrupa Birliği” isyan etti. Karanlığın basmakta olduğunu, kar yağışı arttığı için yolda kalabileceğimizi söyledi. Rehber, Beyaz At Tapınağı için bize söz verdiğini söyleyerek yola devam ettirdi. Gerçekten de sabah yola çıkmadan rehbere bizim için Beyaz At Tapınağı’na mutlaka gitmek istediğimizi söylemiştik. Tapınağın yolu toprak, bozuk ve kar yağışı nedeniyle kayganlaşmıştı. Bir ara araba patinaj yapmaya başlayınca yolda kalacağımızı düşündüm. İşte asıl felaket o zaman olacaktı. “Avrupa Birliği”nin dilinden kurtulamayacaktık. Neyse ki, oradan kurtulduk ve tapınağa vardık. Beyaz At Tapınağı, Batı Han Hanedanı döneminde 68 yılında yapılmış Çin’in ilk Budist tapınağı olması açından önemli ve meşhur bir tapınaktı. Yapım hikayesi de ilginçti. İmparator Ming Di rüyasında batıya uçan bir adam görür. Bunu kutsal bir işaret olarak değerlendirir. Batıya yolladığı elçiler Hintli Budist rahiplere rastlar ve onları Luoyang’a davet eder. Rahipler Budist yazıtları beyaz atla getirince tapınağın ismi beyaz at olur. Bu arada, Beyaz At Tapınağı bembeyaz olmuştu ve nefis bir manzara vardı. Yolun sonuna doğru girdiğim ıssız bir tapınakta çekim yaparken, bir sütunun arkasında karaltı fark ettim. Yaklaştığımda soğuktan elbisesinin içine iyice gömülmüş, kukuletasını kafasına geçirmiş bir rahibin sandalye üzerinde uyuyakaldığını gördüm. Belli ki nöbet tuttuğu tapınağın kimsenin uğramadığı ıssız bir yer olması nedeniyle uyuyakalmıştı. Ancak, içerisi dondurucu bir soğuğa sahipti. Uyurken donabilirdi. Tapınağın içinde çok yüksek sesle konuşup gürültü yaparak uyanmasını sağladım. İçim rahat olarak acele minibüse yürüdüm. Minibüstekileri daha fazla bekletmek istemedik. Luoyang’a vardığımızda kar yağışı hafiflemişti ama ayaz artmıştı. Trene binmeden sıcak bir yerde sıcak bir yemek bizi kendimize getirdi. Tren yolculuğu yataklı ve koltuklu olmayacaktı benim için. Bu kadar koşturma sonrasında uzun ve ayakta bir yolculuk beni bekliyordu.
Resim altı açıklamaları:
1) Shaolin Tapınağı girişi
2) Shaolin Tapınağı'nın içinden bir görüntü
3) 500 Buda Tapınağı'ndan bir Buda figürü
4) Shaolin Tapınağı eğitim binasının önü
5) Shaolin rahiplerinden bir gösteri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder